2462 entry daha
  • totaliter bir eşiğe girerek bilinen tüm toplum yapısını ve siyasi alanı alt üst eden veba. kapitalizmin topluma yönelik yaklaşımı, zaman içinde pek çok kez şekil değiştirmiş ve hatta eski tutumunun tam tersini almıştır. kapitalizmin son keskin virajı, 68 kuşağından neoliberalizme ve nihayetinde sovyetler'in yıkılmasıyla imparatorluğunu kuran o "post-modern" yoldan itibaren burjuva çekirdek aile ve ahlak sisteminin müdafaasını terk edip kolektif kimliklere açtığı büyük savaşla ilişkilendirilir. artık o, orta sınıf aileye dayalı diyalektik kapitalizm değil cinsiyetsiz totaliter kapitalizmdir. bilinen sınıflar ortadan kalkar. burjuva, günümüz post-modern totaliter kapitalizm ile kesinlikle bağdaşmaz. burjuva ahlakı metalaştırılamaz ve pazarlanamaz bir nitelikte olmasından ötürü totaliter kapitalizme uygun düşmez. ancak totaliter kapitalizm herhangi bir ahlaki unsur barındırmayan, her şeyi metalaştıran ve pazara indirgenmiş bir dünya yaratır. burjuva sınıfı bilincini ve bununla birlikte maddi varoluş koşullarını da kaybeder. proleterleşir ve güvencelerini yitirir. protestan etiği ile kapitalizmin ruhu birbirinden ayrılır. çileci ve disiplinli burjuva, narsist, güvencesiz, irrasyonel ve sınır aşıcı post-burjuva haline gelir. yani totaliter kapitalizm, sadece proletaryayı değil burjuvayı da aşar. proleterler ise, oransal olarak gitgide artmaktadır ancak kapitale yönelik eski düşmanca tavrını sürdürmez. proletaryanın kendisi, totaliter kapitalist düzenin yeni sistemik ihtiyaçlarına göre esnekliğe, göçebeliğe, hareketliliğe ve tüm bağların kopmasına mahkum edilmiştir. artık üretim ilişkilerini aşmak için değil, daha yüksek bir ücret için mücadele eder ve kapitalist düzeni özümser. bunun temel örneği bu dönüşümün öz evladı olan ve 70'lerden beri yavaş yavaş proletaryanın direksiyonunu eline alan "gönüllü teslimiyetçi" ve "liberal avam" beyaz yaka sınıfıdır. egemen sınıf ise finansallaşarak ve siber kapitale tutunarak hiçbir şey yapmadan köle emeğini sömüren elitler olur. totaliter kapitalizm, burjuva ve proleter ötesi tüketicilerin "mutlu bilinçsizliği" üzerinden dinamizm kazanır ve bu iki sınıfın varlığının maddi temellerini baltalar. genel tüketim çılgınlığı ve güvencesiz/mülksüz tüketiciler. diyalektik çatışmaları içinde şekillenen, topluluk yaşamı içinde gelişen burjuvazi ve proletarya köklerinden koparılır. doruğa çıkan tekelleşmeyle birlikte ekonomik alanda daha da keskinleşse bile bilinçli "şahsına münhasırlıkların", kültürel ve ideal farklılıkların taşıyıcıları olarak sınıf kavramı ortadan kalkar. bu da post-modern irrasyonellikle ve tek tipçilikle birebir uyumludur. (bkz: #161176548)
    **
    totaliter kapitalizm, yine post-modernizmle uyumlu şekilde yaşam dünyasını tamamen ticarileştirerek ve ahlaki unsuru yok ederek köksüzleştirir. kimliğin parçalanmasıdır bu. kendi kendini sınırsızca güçlendiren bu irade, kendini gerçekleştirebilmesi için, "küreselleşme" adımlarını takip ederek tüm gezegeni kolonileştirir. vicdanı ele geçirerek her türlü kültürel ve manevi egemenliğin yok edilmesini, özellikle de kimliksizleştirmeyi, bütüncüllük ile nedenselliğe karşı savaşı ve dünyanın tanrısızlaştırılarak metalaştırmayı harekete geçirir. tüm yaşam dünyasının metalaştırılması, zorunlu olarak her türlü "kutsal ve aşkın" değerin yok edilmesiyle mümkün olur. kutsal, diyalektik kapitalizmi meşrulaştırılmak için kullanılırdı. post-modern totaliter kapitalizmin ise buna ihtiyaç duymayacak kadar hakimdir. hedefleri önünde duran kutsalı yok eder. piyasanın çıkar ilişkileri ve rekabeti toplumun en kılcal damarlarına kadar sirayet eder ve her türlü topluluğu kurutur. ortaya sadece kökünden sökülmüş ve homojenleştirilmiş mutlu bilinçsiz tüketicilerin yaşadığı, proleter veya burjuva bilinci olmayan, pazara indirgenmiş bir dünya çıkar. post-modern toplum, kuralsız bir pazar haline gelir. bu kozmopolit pazarda milletin mensupları, dostlar, kardeşler, hemşehriler, babalar ve anneler yoktur; yalnızca rakipler vardır. topluluk ruhundan söz edilemez, yalnızca çok taraflı bir bağımlılık ilişkisinden söz edilir. tüm sosyal bağlar çürür. salt rekabetçi bir ihtiyaçlar sistemidir bu. derin varoluşsal krizler yaşayan hasta ancak mutlu bilinçsiz tüketici olan post-modern insan böyle ortaya çıkar.
    **
    (bkz: #163724335) bu, aynı zamanda bilinen siyasetin sonudur. kapitalizmin bu dönüşüme girdiği tarihe denk düşen 68 eylemleri, post-modern sosyal yapının habercisiydi. 68 kuşağına şüpheyle yaklaşılması çoğu kesim tarafından kınanacaktır. ancak, 68 olaylarının türkiye başta olmak üzere her ülkede farklı bir karakter kazandığı; neticede ise gücünü ise 1950 ve 60'lardaki post-modernist faaliyetlerden alan "sınır aşıcı liberal" bir nitelikte olduğu söylenebilir. prag baharı, yugoslavya olayları ve fransa/abd öğrenci protestoları bize 68 eylemlerinin aslında post-modernist bir ayaklanma olduğunu söylüyor. bunlar; açık şekilde başta burjuva etiğine ve elbette köylü/işçi ahlaki sistemlerine de karşı tertiplenmiş hareketlerdi. bunun ataerkil, beli ölçüde dindar ve çekirdek burjuva aile değerlerine dayanan diyalektik kapitalizmin üstesinden geldiği söylenebilir, ancak tüm bunlar zaten bu kolektif kimliklerden kurtulmayı amaçlayan post-modern totaliter kapitalizm için zemin açar. totaliter kapitalizm burjuvayı aşarak yeni bir topluluk yaratır, sol ise burjuva etiğiyle çarpışır durur. sol, modern burjuva uygarlığının temellerine karşı savaşırken, bu savaşın yeni kapitalizmin tekelleşmiş ve metalaştırılmış post-modern yaşam dünyası arzusuyla aynı savaş olduğunu fark etmez. 2024 senesinde dahi sol, halen kapitalizmi 1950'lerdeki gibi güçlü orta sınıf ailesini ve belli ölçüdeki dini hassasiyeti muhafaza eden bir yapı zannederek buna göre argüman üretir. halbuki yaşam dünyasının her alanının metalaşması, yalnızca "aşkın ve kutsal" olanın yağmalanması ile mümkün olabilirdi. tüm sınırların aşılmasıyla. yani sol, liberal/kapitalist virüsün tüm "parçalayıcı" atılımlarını totaliter kapitalizmin hakimiyetini artırması değil de "devrimsel bir süreç" zannederek onu kültürel anlamda meşrulaştırmaya yönelik basit bir siyasi mekanizmaya dönüşür. sol; "sömürü" olarak nitelediği kolektif kimliklerden kurtulmanın bir eşitlikçi toplum yaratacağını varsaydı, ancak neticede gerçek olan tek şey "sınırları aşan" finans elitler, ve metalar dünyasında boğulan atomlar oldu. diyalektik kapitalizmde sağ efendinin, sol emekçinin tarafıysa; totaliter kapitalizmde sağ ve sol efendinin egemenliğinin meşrulaştırıldığı taraflardır. hatta sol, halen bu "parçalayıcılığın" çıkış yolu olduğuna inandığı müddetçe daha fazla. emekçi artık ne siyasi ne de kültürel olarak temsil edilmektedir; yani ekonomide olduğu kadar siyaset ve kültürde de tahakküm altındadır. sol; tahakkümü kabul ederek bir radikal grup alanına dönüşmüştür ve yaşam dünyasının metalaştırılmasından geriye dönmeye dair tüm çabaları "gericilik" olarak tanımlar.
    **
    yani, kapitalizm artık doğallaşmıştır. önce "burjuva etiğinin" aşılmasıyla, ve sonra da sovyetler'in çöküşüyle bir post-modern totaliter kapitalizm inşa edilmiştir. sol; kapitalizm içinde refah ve azınlık politikalarıyla, sağ ise küçük burjuvanın finans/siber kapital tekellerince yutulmasını engellemek ve geleneksel değerleri korumak adına verdiği mücadeleyle kapitalist çember dahilinde temsil edilerek totaliter kapitalist alana tabi kılınır. sağ ve sol kavramları aşılıp anlamsızlaşır, dahası neoliberal ve tekelci paradigmanın iki kanadı haline gelir. siyaset, kapitalist sınırlar içinde gerçekleştirilir ve bu asla değiştirilemez. kapitalizm artık doğanın bir parçasıdır. bu nedenle canavarın kalbine hançer saplayacak olan, liberal medeniyet veya liberal avamın çoklukta olduğu bir çemberden çıkmayacaktır. siyasetin sonu gelmiştir ve iş artık bir medeniyetler savaşına doğru evrilmiştir. liberal küreselleşmeye karşı anti-liberal geleneksel devlet medeniyetleri. bilinen yeni siyasetin adı budur.
4 entry daha
hesabın var mı? giriş yap